Cumhuriyetin İlk Tarih Profesörlerinden: Afet İNAN
Afet İnan, Türkiye’ye döndükten sonra Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi’nde 1927-1929 yılları arasında yatılı olarak öğrenimini sürdürmüştü. Mustafa Kemal Paşa’nın çocukluk arkadaşı ve en yakın dostlarından biri olan Asaf (İlbay) Bey, o dönemlerde İnan’ın Köşk’e geçmesinde bir nebze de olsa önemli rol oynamıştır. Öğrenimini sürdürdüğü Fransız mektebi kendisinin tarihçi olmasında büyük bir rol oynamıştı. Zira o dönemde İstanbul’da gördüğü birçok Türk mimarisinden ve medeniyetinden Fransız tarihinde bahsedilmemişti. Coğrafya kitabında Türkler hakkında “barbar” kelimesi kullanılmış, Türklerin ikinci derece “secondaire” bir ırk olduğundan bahsedilmiş, bu durum İnan’da büyük üzüntüye neden olmuştu. Derhâl Notre Dame De Sion’daki öğretmenine “Ne münasebet! Biz böyle değiliz! Niçin ikinci derecede bir ırk olalım?” dediğinde, hocasının bunun umumi bir kanaat olduğunu ifade etmesi çok gücüne gitmişti. O sırada Prof. E. Pittard’ın “Irklar ve Tarih (Les Races et l’ Historie, Paris: 1924)” adlı kitabından edindiği bilgilerle coğrafya kitabında yazılanlar uymuyordu. İnan, bu kitabı Paşa’ya vermişti. Paşa, kitabı aldıktan sonra konu üzerine meşgul olmuş çevresindeki tarihçilerle hareket edip yeni kitaplar getirmeye başlamıştı. İnan da bu konu için hazırlıklar yapmaya başlamış, İstanbul’da iken “Evolution de I’ Hummanite” serisini alarak “Türklerin cihan tarihinde en eski çağlardan beri hakiki yeri nedir?” ve “Medeniyette hizmetleri neler olmuştur?” sorularına yanıt aramaya başlamıştı. Bunlar üzerine uğraşırken, sınavdan geçerek öğretmenliğe ve Ankara Musiki Muallim Mektebi’nde Tarih ve Yurt Bilgisi derslerini vermeye başlamıştır. İnan, bu dönemde “Askerlik Vazifesi”, “İntihap”, “Vergi Bilgisi”, adlı kitapları da kaleme almıştır.
Afet İnan, “Medeni Bilgiler” kitabını yazarken hayatı boyunca uğraşacağı bir konuya vesile olmuştu. 1930 yılının Mart ayında iki aylık öğretmenken, geçmiş deneyimlerinden hareket ederek, bilginin uygulamaya geçmesi için kız ve erkek talebelerle Belediye Kanunu’nun uygulanması yönünde etkinlik yapmıştı. Belediye Kanunu’nu okumuş öğrencilere de buna göre bir seçim tecrübesi yaşatmak istemişti. Her sınıf hazırlanmış ve seçim yapılmış, Belediye Başkanı da o zamanki kanuna göre bir kız olmuştu. Fakat Selahattin adındaki bir öğrencinin elinde bir kâğıtla “Efendim, siz, bize yanlış bir şey yaptırdınız! Çünkü Kanun, kadınlara rey verme hakkını vermiyor! Bu hak yalnız erkeklere ait!” diyerek itirazda bulunması üzerine; İnan, ağlayarak Mustafa Kemal Paşa’nın yanına gitmişti. Yanında Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya da vardı. Paşa, konu üzerinde çalışmasını başka ülkelerdeki uygulamaları incelemesini istemişti. Ayrıca Çankaya Köşkü’ne devlet adamlarından, Hukuk Mektebi hocalarından konu üzerine konuşacak kişileri davet etmişti. Daha önce 25 Mart 1929 tarihinde TBMM tutanaklarında yer alan Belediye Kanun Layihası’nda kadınlara yönelik bir seçim hakkı yer almamıştı. Ancak bir yıl sonra, İstanbul Mebusu Süreyya Paşa’nın Belediye Kanunu Layihası’nın tadili hakkındaki 20 Mart 1930 tarihli önerisinin görüşülmesi için Meclis’te ivedilik kararı alınmıştı. Nihayetinde tartışmalar sonrası, Türk kadınının belediye seçimlerinde seçme hakkı 3 Nisan 1930 tarihinde kabul edilmiş oldu. Yine aynı tarihte Afet İnan, Halk Fırkası’na ilk kadın aza olarak kabul edilmişti. İnan, Türk Ocağı’nda kadınların intihap haklarına dair bir konferans vermişti. Konferansı Mustafa Kemal Paşa da yakından takip etmiştir.
Afet İnan, yazdığı yazılar, yayımladığı eserler ve katıldığı konferanslarda Türk kadınının hakları, siyasal yaşamdaki yeri, eğitimi ve sosyal urumu gibi konulara bilhassa geniş yer vermiştir. Bu çalışmalardan biri 3 Nisan 1930 tarihinde Ankara’da belediye kanununda Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesi hakkındaki konferansıdır. Atatürk’ün Türk kadınının haklarını kazandırılmasındaki çabasını öğretmiştir. Bu konuda “Tarih Boyunca Türk Kadınının Hak ve Görevleri” isimli eserini yayımlatmıştır. Ayrıca 28 Mayıs 1953’te merkezi Kopenhag’da olan Beynelmilel Kadınlar Alyansı’nın kongresine Ankara Üniversitesi’nin profesörü olarak 12 yaşındaki kızı ile birlikte katılmıştır. Aynı konferansta, Kadınlar Alyansı’nın idare heyetine üç sene için seçilmiştir. İnan, kadın konusunda özellikle kadının eğitimi konusunda sadece kentlerde değil, eğitim işlerinin kırsalda yaşayan kadın için de gereğini vurgulamıştır. Köylü halkın ve kadının eğitilmesi için gerekli adımların atılmasını savunmuştur. Türk kadınının eğitime değer verdiğini bilmektedir.
12 Mart 1931 tarihinde Türk Ocakları kapatılmış, fakat Mustafa Kemal Paşa’nın direktifi üzerine aynı kurucu üyelerle 15 Nisan 1931 tarihinde “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti” adı altında faaliyet göstermesi istenmişti. Ankara Halkevi’nin üst katında yer alan Cemiyet yaz aylarında İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nın giriş katında çalışmalarını sürdürüyordu. İnan, Cemiyet’in bir üyesi olarak yoğun bir çalışma faaliyeti içerisine girmişti. Atatürk’ün başkanlığında toplanan tarih çalışmalarına katılarak pek çok kişiyle tanışma imkânına sahip olmuş, bir yandan da Ankara Kız Lisesi’nde öğretmenliğe devam etmişti. Yalova’da Atatürk’ün isteğiyle Türk Tarih Tezine temel teşkil edecek olan, orta ve lise dereceli okullar için hazırlanmış “Türk Tarihinin Ana Hatları” adlı kitabın yazarları arasında yer almıştı. 1931’de tarih çalışmaları devam ederken, bir gün Çankaya Köşkü’ne gitmişti. Eski köşkün kütüphanesinde Atatürk’ün böbrek tedavisi için gittiği ve Viyana’da “Geçen Günlerim” başlığı altında, 30 Haziran 1918’den 28 Temmuz 1918 tarihine kadar tutmuş olduğu not defterini bulup okumuştu. Bu defteri Atatürk’e gösterdiğinde çok duygulanmış ve ilerde yayınlanması üzerine bazı açıklamalar yaparak kendisine emanet etmişti.
2-11 Temmuz 1932 tarihlerinde Atatürk’ün gözetiminde yabancı bilim adamlarının davetiyle Ankara’da gerçekleşen Birinci Türk Tarih Kongresine, Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti Azası Muallim Afet Hanım, “Orta Kurun Tarihine Umumi Bir Bakış” adlı bir bildiriyi üç oturumda tebliğ etmişti. 24 yaşındaki Afet Hanım’a bu tebliği Atatürk vermiş ve kendisi bu şekilde Dr. Reşit Galip ile birlikte en uzun tebliğ sunanlardan biri olmuştu. Sunumunda tarihi başlangıç olarak IV. asrın ortalarına doğru Roma İmparatorluğu’nun haricindeki gelişmeleri ele aldığını ifade etmiş ve İslam coğrafyasına da değinmişti.
11 Temmuz 1932 gecesinde Gazi Mustafa Kemal; Afet İnan, Yusuf Akçura, Hikmet Bayur ve Samih Rıfat’ın bulunduğu bir toplantıda, onlara “Dil işlerini görüşme zamanı gelmiştir, ne dersiniz?” diye sorar ve buna kendisi şu cevabı verir: “Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni kurmalıyız”. Aynı gece cemiyetin tüzüğü hazırlanır. Başkanlığa Samih Rıfat ve Genel Sekreterliğe Ruşen Eşref seçilerek Dâhiliye Vekâletine verilen dilekçe ile Türk Dili Tetkik Cemiyeti kurulmuştur.
1935 yılında Türk Tarih Kurumunun ilk başkanı olan Yusuf Akçura’nın yönetiminde asbaşkanlığa seçilmiş, kendisine Türk tarihinin araştırılmasında önemli görevler verilmişti. Bu bağlamda Atatürk’ün öncülüğünde başlatılan tarih çalışmalarına yön vermek üzere Florya’da toplanılmıştı. İnan, kurumun tüzüğüne ülkede arkeolojik kazıların yapılması ve bunların raporlandırılması hususunun eklenmesini istemişti. İnan, medeniyetlerin beşiği olan Anadolu’da bu tür kazıların yapılmasının Türk tarihine büyük katkılar sağlayacağına ve ilerisi için ümit kaynağı olacağına inanmaktaydı.
İnan, TBMM’nin 14 Haziran 1935’te çıkardığı 2795 sayılı yasayla kurulan Ankara Üniversitesinin ilk fakültesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde Kültür Bakanlığınca önerilen öğretim görevliliğini, ancak yüksek lisans ve doktora eğitimi aldıktan sonra kabul edeceğini bildirmişti. Bunun üzerine, 14 Ekim 1935 tarihli ve 40390 sayılı yazı ile İsviçre’de bulunan Cenevre Üniversitesi Yakınçağ ve Modern Tarih Bölümüne, Antropolog Eugene Pittard’ın yanına gönderilmişti. Atatürk’ün İnan’ı Pittard’ın yanına göndermesi tesadüfi olmamıştır. Zira kendisinin Türkiye’ye her geldiğinde Atatürk’ün yanına uğradığı bilinmektedir. İnan, 3 Kasım 1935 tarihinde Cenevre’ye gelir gelmez derslere başladığını ve Pittard’ın dersini aslında bir sonraki yıla ait olmasına rağmen isteği üzerine aldığını, Atatürk’e yazdığı mektupta bildirmişti. Ayrıca İnan, Cenevre’deyken başta Atatürk olmak üzere devlet erkânı ile mektuplaşmıştır. Bu mektuplar Atatürk’ün ruh halini ve dönemin siyasî havasını vermesi bakımından önemlidir. İnan daha sonra bu yazışmaları “Atatürk’ten Mektuplar” adlı eserinde bir araya getirmiştir.
İnan, yurda döndükten sonra, 9 Ocak 1936 tarihinde Atatürk’ün huzuru ile açılan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde “Tarihe Giriş” adlı ilk dersini vermiştir
Profesörlerin genel tarih içinde dahi Türklerden barbar olarak bahsetmesi İnan’ı üzmüş ve Türk tarihini aydınlatma azmini artırmıştı. İnan, hocalarına sürekli itirazlarda bulunsa da hocaları, “Elimizde tarihi belgeler olmadığı ve yayınlarda bulunmadığı için bilmiyoruz” demekteydi. Cenevre’de Tarih ve Arkeoloji Cemiyeti’ne üye olarak kabul edilen İnan, buradaki konferans ve toplantıları takip etmişti. Ankara’dan temin ettiği belgelerle Türklerin tarihe olan hizmetlerinin bazılarını seminerlerde, bazılarını ise konferanslarda ele almıştı. Bunlardan biri de 1929 yılında Topkapı Sarayı’nın müzeye dönüştürülmesi sırasında bulunan Piri Reis Haritası ile ilgiliydi. Atatürk, o yıllarda Piri Reis’e büyük bir ilgi duymuştu. İnan’ın haritanın yeni baskısını tanıtarak Türk medeniyetinden örnekler vermesi, Cenevreli profesörleri şaşkına düşürmüştü. Türk kültürünü ve tarih tezini yurt dışında tanıtan İnan, 30 0cak 1936 tarihinde “Lindipendance Turque et le Traite de Lausanne” yani “Türk İstiklali ve Lozan Muahedesi” adlı konferansı harita üzerinde ele alarak öğrencilerin ve akademisyenlerin ilgisini çekmiştir. Tarih çalışmalarını sürdürürken, bir yandan da Türkiye’de dil alanında yapılan çalışmaları da takip etmekteydi. Zira Dolmabahçe Sarayı’nda 24-31 Ağustos 1936 tarihlerinde yapılan Üçüncü Dil Kurultayı’na iştirak ederek yurtdışından gelen misafirleri ağırlamanın yanı sıra, dil hakkındaki gelişmeleri de yakından takip etmişti. 1936 yılı ortalarında, Türk dış politikasında Hatay meselesi gündemdeyken, Atatürk’ün Hatay’ın Türkiye’ye iltihakı için ne kadar azimkâr davrandığına şahit olmuştu. Nitekim kendisine “Alacağız orasını” dediğini ve konuyla ilgili mektuplar yolladığını anılarında dile getirmişti.
Afet İnan, Atatürk’ün son günlerinde başucundan hiç ayrılmamıştır. 6 Kasım’da Atatürk yataktan son olarak kalktığında Afet Hanım ile yanında hizmet edenler onun ayağa kalkmasına yardım etmişlerdi. İnan, yaşadıklarını şöyle anlatmaktaydı: “…Nihayet 6 Kasım Pazar günü kendisine hatırını sorduğumda, kalkmak, yatağında doğrulmak istemişti. Yardım ettim. Daha iyisiniz, değil mi? Dedim. Zayıf omuzları çok hâlsiz idi. Yalnız elleri bu zafiyet içinde bozulmamıştı. Değişmeyen, gözlerindeki canlılık ve bakışı idi. Soruma, ‘evet daha iyiyim ve iyi olacağım,” diye yanıt verdi ve yanında bulunanlarla beraber bana da elini uzatarak öptürdü. İşte bu elini öpmek, son olmuştu.”
10 Kasım 1938 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk geçirdiği ağır bir nöbetten sonra hayatını kaybetmiştir. Ardından Cumhurbaşkanlığına seçilen İsmet İnönü’ye 29 Kasım’da “Onun yokluğundan duyduğum ıztıraba tahammül çok güç. Onun çizdiği yolda yürümeğe uğraşırken size sığınıyorum. Rehberim olarak sizi tanıyacağım. Saygılarımın kabulünü dilerim.” şeklide bir mektup göndermiştir. İnönü cevap olarak “Atatürk’ün rehberliği devam ediyor gibi çalışacaksınız. Sizi korumak bana aziz ve sevgili Atatürk’ün kıymetli bir emanetidir.” ifadelerini kullanmıştır.
Atatürk’ün ölümü İnan’da büyük üzüntüye neden olmuş ve sonrası Paris’e giderek Sorbon Üniversitesindeki çalışmalarını sürdürmüştür. Doktora sınavlarını başarıyla tamamlayan İnan’a 13 Temmuz 1939 tarihinde Türk Tarih Kurumu Asbaşkanı İhsan Sungu, “Türk kadınlığına ve Türk ilim âlemine şeref veren bu büyük başarıdan dolayı samimi tebriklerimi arz ederim.” diyerek kendisinin Türkiye’yi temsilen Cenevre’deki Maarif Kongresine Türkiye delegesi olarak tayin edildiğini bildirmiştir. İnan, 21 Temmuz 1939 tarihinde Türkiye tarihinin genel durumu ve antropolojik anketlere göre Türk milletinin, dünya milletleri arasındaki yerini bilimsel esaslara göre saptamak üzere tez konusunu almış ve nihayetinde “ Türk Halkının ve Türk Tarihinin Antropolojik Karakteri Üzerine” adlı çalışması ile doktorasını tamamlayarak sosyoloji doktoru unvanını almıştır. İnan, Atatürk olmasaydı tezi yazamayacağını ifade etmiştir. Hocası ve Atatürk’ün arkadaşı Eugene Pittard da aynı kanıyı paylaşarak çalışmanın ön sözünde şunlara yer vermiştir. Edebi şefimizi şahsen tanımış, kendisiyle birçok defalar ilmi tartışmalar yapmış olan hocam Profesör Pittard, Atatürk’ün, prehistorya ve antropoloji araştırmalarına gösterdiği ilgiyi şöyle hatırlatır: ‘Atatürk’ün Türk milleti menşeinin kabil olduğu kadar iyi tanımak hususundaki şiddetli arzusu, milletin Şefini, etnik ve ırki meselelerle alakadar olmağa süratle teşvik etti. Profesör Pittard, devamında der ki: Dünyanın başka bir tarafında her günkü çok ağır siyasi endişelerin yanı sıra, Atatürk kadar ateşin, onun kadar dinamik bir ilmi alaka besleyen bir devlet reisi daha var olup olmadığını ekseriye düşünürüm”. Bu çalışma, İnan tarafından tez olarak Fransızca bastırtılmıştır. Tez iki kez Fransızca ve bir kez Türkçe olarak yayımlandı. Kitabın Türkçesi, 1941 yılında Türk Tarih Kurumunun yayın kararı almasına rağmen savaş koşulları nedeniyle 198 sayfalık bu çalışma ancak 1947’de yayımlanabildi. Kitabın Fransızca ilk baskısında kapak başlığı şöyleydi: “L’ Anatolie, le pays de la “race” turque- Recherches sur les caracteres anthropologıques des populations de la Turquie (Enquete sur 64.0000 individus) par Afet- Docteur en Sociologie- Preface de M. Eugene Pittard- Profeseur a I’ Universite’de Geneve. İkinci baskısında evlendiği için Afet İnan diye geçiyordu. Aynı zamanda kimliği daha detaylı olarak şu şekilde verilmiştir: Cenevre Üniversitesi Sosyoloji Doktoru, Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Profesörü, Türk Tarih Kurumu Asbaşkanı. Altı yıl sonra Türk Tarih Kurumu tarafından Türkçe olarak basılan kitap, Fransızca olana göre biraz farklıydı. Türkçe baskısında başlık “Türkiye Halkının Antropolojik Karakterleri ve Türkiye Tarihi’ydi. Türk Irkının Vatanı Anadolu bu kez alt başlık olmuş ve parantez içinde 64.000 kişi üzerinde anket ifadesine yer verilmiştir. 1939’daTürkiye’ye geldikten sonra Ankara Kız Lisesi’nde ders vermeye başlamıştır. Ankara Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesine Eski Zaman Tarihi Doçent vekili olarak atanmıştır.
İnan, Atatürk’ün kaleme aldığı Nutuk’ta yer almayan Türk Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet tarihine ilişkin belgeleri toplatarak Atatürk’e ve Cumhuriyet rejimine olan hizmetini yerine getirmeye çalışmıştır. Bu bağlamda Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü olduğu yıllarda Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Tamim, Telgraflar ve Beyannameler bir bütün halinde Enstitü tarafından yayınlanmıştır. Atatürk’ün arzuladığı ancak gerçekleştiremediği Türk büyüklerinden Mimar Sinan’ın, Fatih Sultan Mehmet’in ve Barbaros Hayrettin Paşa’nın abidesinin dikilmesi için üstün bir çaba sarf etmiştir.
İnan, 1930 yılından beri kadının toplumsal ve kamu hayatında erkeklerle yan yana hatta ilerisinde olması için sözde ve pratikte bir çok girişimde bulunmuş ve bunu kendisine misyon edinmiştir. Nitekim 1962 yılında UNESCO için yazdığı ve kadın hakları ve ilkçağdan bu yana Türk kadını “The Emancipitation of the Turkish Women” yani kadının özgürleşmesi adlı eseri buna örnektir. 1971’de Atatürk ilkelerini bilimsel bir temelde incelemek üzere Başbakanlığa bağlı bir Atatürk Akademisi kurulması istenmiş ve İnan, 1971-1973 yılları arasında bu kurumda görev almıştır. 1973 yılında, Atatürk’ten sonra İnönü’nün yolunda ilerleyeceğinin belirten ve ona duygu yüklü bir mektup yazan İnan, İsmet İnönü’nün ölümünün ardından ona ithafen Belleten’de “Bir Tarih Göçtü” adlı makale yazmıştır. 1973 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kürsüsü “nün kurulmasına öncülük etmiştir. 1960-1977 yılları arasında Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürlüğünü yapan İnan, 1977’de kendi isteğiyle emekliliğe ayrılmıştır. Ölünceye kadar akademik üretkenliğini sürdürerek milletine hizmet etmeyi bir misyon olarak üstlenmiştir. Zira ölümünden bir gün önce kızına Ajans Türk’ün çıkaracağı “Cumhurbaşkanlarımız” adlı kitabın ön sözüne ait müsveddeleri teslim etmiştir. Atatürk’ün her daim yanında olan dil, tarih, antropolojiden kadın haklarına kadar kalemi ve konferanslarıyla Türk modernleşmesine hizmet eden, Cumhuriyet ve Türk kadınının sembolü Afet İnan, 8 Haziran 1985 tarihinde geçirdiği ani kalp krizi sonucu Ankara’da vefat etmiştir. Cenazesi 9 Haziranda Maltepe Camisi’nden kaldırılarak Cebeci Mezarlığında toprağa verilmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder